İşaret dili, işitme veya konuşma engelli kişilerin, jest ve mimikleri dâhilinde tüm vücut dillerini kullanarak kendi aralarında iletişim kurmalarını sağlayan dildir.
Sadece görselliğe dayalı olan bu sessiz dil, tüm dünyada üzerinde durulması gereken önemli konulardan biridir. Öyle ki, hiçbir engeli olmayan vatandaşların bile işaret dilini öğrenmeleri hem engelli vatandaşlar ile iletişim kurmaları, hem de kendi bilgi birikimlerini arttırmaları bakımından son derece olumludur. Bunun yanı sıra, toplumda işaret dili bilen engelsiz vatandaşların sayısı arttıkça, engelli kişilerin yaşadıkları zorlukların seviyesi de bir o kadar azalacaktır.
Ülkemizde kullanılan Türk İşaret Dili (TİD)’nin tarihçesi, Osmanlı Devleti’ne kadar uzanmaktadır. II. Abdülhamit, 1902 yılında ilk defa işitme engelli vatandaşlar için “Yıldız Sağırlar Okulu”nu kurmuştur. Bunun yanı sıra, Osmanlı mahkemelerinde de TİD’in kullanıldığına dair bazı bilgiler mevcuttur.
Sizinle paylaşmak istediğimiz bir diğer husus ise, işaret dilinin evrensel bir dil olmadığıdır. İşaret dili, ülkeden ülkeye değişiklikler göstermesinin yanı sıra, bünyesine lehçeler ve aksanlar bile vardır. Örneğin, Almanya’da kullanılan işaret dili DGS, Amerika’da kullanılan işaret dili ASL’den tamamen farklıdır. Her işaret dili, sözlü dilde olduğu gibi bir gramer yapısına sahiptir ve bu nedenledir ki, öğrenilmesi en az sözlü dilin öğrenilmesi kadar zaman alır.
Bunların ardından denilebilir ki, işaret dili tercümanlığı oldukça emek isteyen bir meslektir. İşaret dili tercümanlığı yapmak isteyen kişilerin her şeyden önce, insanlara yardım etmekten hoşnut kalan kişiler olması gerekir. Ardından, Türkçe dilbilgisi kurallarına ne kadar hâkim olduğu gelir. Öyle ki, Türkçe dil bilgisi konusunda eksikleri olan bir bireyin, anlatılmak istenilenleri vücut diliyle engelli kişilere aktarması imkânsızdır. Dikkatli ve acil durumlarda tüm soğukkanlılığıyla hızlı karar verebilen işaret dili tercümanının, okuduğunu ve dinlediğini anlamada üst düzey bir bellek gücüne sahip olması gerekir.